Antiviral Bitkiler (3.) - Biruni Üniversitesi

Antiviral Bitkiler (3.)

    Yayın Tarihi :
    02 Haz 2020 Salı
    09:34
Antiviral Bitkiler (3.)

    Antiviral etkilerinden dolayı üst solunum yolu enfeksiyonlarında kullanılan bazı bitkilerin tanıtıldığı yazılarımızdan üçüncüsünü aşağıda bulacaksınız:

    Afrika sardunyası  

    Pelargonium sidoides DC.

    Geraniaceae familyasında yer alan Pelargonium cinsi, büyük çoğunluğu Güney Afrika’da yetişen 280 kadar türle temsil edilir. Bu türlerden sadece iki tanesi (Pelargonium endlicherianum, P. quercetorum), Orta Anadolu’da, yüksek yerlerde doğal yayılış gösterirken, ‘sardunya’ olarak adlandırdığımız Pelargonium kültivarları, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de dekoratif amaçla yetiştirilir.

    Pelargonium sidoides DC. (Afrika sardunyası), anavatanı Güney Afika’nın doğusunda denize yakın yerler olan, 15 cm kadar uzunlukta, kalın, kahverengi köklere sahip çok yıllık otsu, endemik bir türdür ve yüzyıllardır üst solunum yolu enfeksiyonları başta olmak üzere, antidiyareik, tonik, antipiretik vulnenar olarak ayrıca karaciğer hastalıklarında geleneksel olarak  kullanılır.

    ‘Afrika sardunyası’na Güney Afrika’nın yerli halkı olan Zulu’lar tarafından çeşitli yöresel adlar verirler ki bunlar arasında ‘öksürüğe iyi gelir’ anlamındaki ‘Umckaloabo’ sözcüğü ilgi çekicidir.

    Söz konusu bitkinin 40-50 cm yüksekliğindeki gövdesinin tabanında kadifemsi sık tüylü, az çok kalpsi ayalı, uzun saplı yapraklar bulunur; üzerinde yıl boyunca açan çok koyu kırmızı çiçeklerin bulunduğu az çok dallanmış gövde bu yaprakların ortasından yükselir. Çiçeklerin koyu kırmızı taç yaprakları dar, çanak yaprakları ise yeşil ve kenarı beyazdır. Kumlu-taşlı topraklarda bu türle birlikte yetişen ve aynı amaçla kullanılan, diğer bir endemik olan P. reniforme, taç yapraklarının pembe-kırmızı, çanak yapraklarının kırmızı ve kenarının pembe olmasıyla ve yapraklarının kalpsi değil de böbrek şeklinde olmasıyla P. sidoides’den ayrılır.

    Batı tıbbının ‘umckaloabo’ ile tanışması İngiliz Charles Henry Stevens (1880-1942) sayesinde olmuştur. Birmingham’da 17 yaşındayken tüberküloz teşhisi konan Stevens, yaşadığı yerin nemli ve kirli havasının hastalığı için uygun olmadığını söyleyen doktorunun önerisiyle Güney Afrika’ya gider ve orada yerlilerin kendisine verdiği sonradan P. sidioides veya P, reniforme türüne ait olduğu belirlenecek bazı köklerle 3 ayda tüberkülozu yener. Stevens İngiltere’ye döndükten sonra kendisini tedavi eden köklerin ait olduğu bitkileri Afrika’dan getirtip pazarlamaya girişir. 1907 de ‘British Medical Journal’in ‘Secret Remedies’ serisinde ‘Stevens Cure’ başlığı altında Stevens’in getirttiği ve tüberkülozu tedavi ettiğini söylediği kökler hakkında bilgiye yer verilir. Hekimler Stevens’in belirttiği bitkiler hakkında bilinmezlikler olduğu gerekçesiyle tedavi ettiği söylenen bitkilerin etkisine de şüpheyle yaklaşırlar. Ancak o dönem için çok önemli bir hastalık olan tüberkülozu tedavi eden bir bitkinin ortaya çıkmış olması, üstelik bu bitkinin daha sonra bazı hekimler tarafından da başarıyla kullanılması ‘umckaloba’nın o tarihten itibaren Batı tıbbında kendine yer edinmesine neden olur. Ancak yine de bitkinin etkinliği ve içeriği konusunda uzun süren tartışmalar devam eder. Nihayet 1974 yılında Münih Üniversitesindeki eczacı akademisyenlerin köklerin içeriğini belirlemeleriyle umckaloaba tekrar ilgi odağı olur ve farmakolojik araştırmalar başlar. Çok sayıda bilimsel yayının, klinik araştırmalar sonucu güvenilirliği ve etkinliğiyle ilgili yapılan değerlendirmeler sonucu, Almanya’da ve diğer ülkelerde bitkinin köklerinden hazırlanan ekstrelerin pazarlanmasının yolu açılır.

    Alman Schwabe firması P. sidoides olduğu kesinlik kazanan türün köklerinden (Pelargonii radix) hazırlanan alkollu ekstreden (EPs 7630) ürettiği ürünü Avrupa’da ‘Umckaloaba’, ‘Kaloba’, ABD’de Zucol ticari adıyla pazarlamaya başlar. Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde de farklı adlarla piyasaya sürülen bitkinin yüzlerce yıldır geleneksel yolla kullanılmakta olması ve bazı kinik testlerden olumlu sonuç alınması yeterli görülür. Bitki nihayet Avrupa Farmakopesi’nde yer alır.

    Günümüzde başlıca üst solunum yolu enfeksiyonlarına (Akut bronşit, farenjit, sinüzit gibi) bağlı semptomları (öz. boğaz ağrısı, öksürük) azaltmak üzere yaygın olarak kullanılan ekstrede, hidrolize olabilen tanenlerin, kateşinin, gallik asit ve metil gallatın (Antibakteriyel, antiviral etkiden sorumlu), oligomerik prodelfinidinlerin, fenolik ve sinnamik asitlerin (Antibakteriyel etkili), kumarinlerin (ör. Umckalin ve metil eter türevi) ve türevlerinin (İmmunomodülatör), flavonoitlerin, benzopiranonların, karbohidratların, minerallerin, peptitlerin, antimikobakteriyel aktivite gösteren doymamış yağ asitlerinin (öz. oleik & linoleik asit), purin türevlerinin ve % 0.52

    oranında bulunan  aromatik yağının da % 60 ında bulunan  seskiterpenlerin ve % 16 sında bulunan monoterpenlerle birlikte 102 kadar bileşenin varlığı saptanmıştır.

    Araştırmalar ekstredeki maddelerin üst solunum yolunun mukoza epitelindeki sillerin hareketini ve mukusun akışkanlığını arttırarak bir antibiyotik kadar olmasa da, patojen bakterilerin ve virüslerin mukozayla olan bağlantısını azalttığını ayrıca tükrük salgısında  immunoglobulin  A üretimini uyararak immun cevabı arttırdığını, burun mukozasında ve serumda ise interleukin-15 ve serumda da interleukin-6 seviyesinde düşmeye neden olduğunu göstermiştir. Yakın zamanda yapılan araştırmalarla ekstrenin gösterdiği antiviral etkinin interferon üretimi ile doğrudan bağlantısı olduğunu da ortaya koymuştur.

    Klinik araştırmalar ürünün, üst solunum yolu enfeksiyonuna bağlı  semptomların daha kısa sürede azalmasını ve hastanın normal aktivitelerini yerine getirmesini sağladığı saptanmıştır.  Ürünün, antipiretik ve daha da önemlisi non steroidal antienflamatuvar ve antibiyotik kullanma gereksinimini ve buna bağlı direnç oluşturma riskini de azalttığını, ayrıca 1 yaşından itibaren de kullanılma gibi avantajları olduğu belirtilmektedir.

    10 veya 30 mg ekstre içeren pastil, kapsül ya da tabletin günde 3 defa olacak şekilde en az bir hafta süreyle veya yaşa bağlı olarak, 10-60 damla olacak şekilde kullanılması gerekiyor.

    Ürünün sindirim sisteminde veya deride alerjik  reaksiyonlar şeklinde görülen önemsiz advers reaksiyonlara neden olabileceği,  hipertansiyonluların, böbrek ve / veya karaciğer hastalığı ya da  ekstredeki maddelere veya ‘sardunya’lara alerjisi olanların; güvenilirliği ve etkinliği açısından elde yeterli veri olmadığından hamilelikte ve emzirme döneminde de kullanılmaması gerektiği bildiriliyor.

    ‘Umckalaoba’, halk arasında yüzyıllardır tedavi amacıyla kullanılan bir bitkinin bilimsel süzgeçten geçirildikten sonra, tedavide kullanılabileceğini gösteren örneklerden biridir.

    [/kc_column_text]

    [/kc_column][/kc_row]

    Sample Text

    Pelargonium sidoides (Genel görünüş)

    P.sidoides (Yapraklar)

    P. sidoides (Çiçekler)

    P.sidoides (Köklerin görünüşü)

    P.sidoides (‘Pelargonii radix’)

    P. . sidoides (Kök enine kesiti)